2 Mart 2011 Çarşamba

Taşındık

Madem kapatıldık mahkeme kararıyla .
Madem belli değil ne zaman açılacağımız.
E o zaman mekan değiştirelim dedim .
Artık http://www.denizimiz.com/  ' dayız .

Sevenlerimize duyurulur .

1 Mart 2011 Salı

Kapatıldık

Lig TV çok büyük paralar ödeyip maçlarının yayın hakkını satın alıyor . Digitürk evlerimize gelip çanak anten kurup receiver 'a bir kart takıyor . Baban ve dayın gibi maçkolikler de bidolu para ödeyerek LİG TV abonesi oluyorlar . Sonra evde Fener maçlarında tribün yapıp maç izliyorlar, Erman, Şansal ve diğerlerinin yaptığı futbol muhabbetini dinliyorlar saatlerce. Buraya kadar satan memenun alan memnun . Ancak bir kaç kişi -ki üç blog olduğu söyleniyor, uyanıklık yaparak bu maçları .blogspot uzantılı bir adresten yayınlıyor. Makara burada kopuyor . Lig TV doğal olarak bu kaçak yayına dur demek istiyor ve yasal hakkını kullanarak dava açıyor . Kabak, uzantısı .blogspot olan blogların başına patlıyor . Yani .blogspot uzantılı adresi olan tüm bloglar "Mahkeme kararıyla kapatılmıştır" mesajı ile karşılıyor takipçilerini ve sahiplerini . Önce inanamadım. Sonra "Neden inanamıyorsun ki?" dedim kendi kendime . Bu ilk defa olmuyor ki yurdumda . Daha önce de olmuştu . Daha önce de aynı mesajla kapatılmıştı bloglarımız . Hem yasaklanan ilk şey değil ki bu. Yurdumda bidolu şey yasaklanmakta. You Tube bile yıllarca yasaklı kaldı yurdumda. Yıl 2011, İnternet ve Bilişim suçları yasamızın temelleri yeni atılıyor . Hala neye şaşırıyorum ben ? Neye inanamıyorum ben ? İnanamıyor olmama şaşırıyorum sanırım .

26 Şubat 2011 Cumartesi

40 nokta 4

40 nokta 4 .
Lütfen biri bana bunu açıklasın "Bir iki gün daha bekleyelim" demesin .
Neden oğlum bu denli yüksek ateşleniyor , biri bana anlatsın ama "Deniz yüksek ateşli bir çocuk . Ateş düşürücü verin " demesin .
Biri bana "Neden ateşlendiğini araştıralım" desin.
Lütfen .
Dokunsalar ağlayacağım. Dayanamıyorum meleğimi böyle atesler içinde görmeye . Dayanamıyorum "Bekleyelim, ateş düşürücü verelim" demelerine . 
Bademler gidince ateş de gidecekti hani , n 'oldu, neden gitmedi bu ateş . Bademler gittikten sonraki iki gün ateş 39 nokta 9. Sonrasındaki iki gün 38 nokta 5.  Aradan daha bir hafta bile geçmedi ates 40 nokta 4. Neyin nesi şimdi bu ateş. Lütfen bilen biri varsa anlatsın .

10 Şubat 2011 Perşembe

Helyum Çekmiş Gibi

Babanla severek izlediğimiz bir program var. Beyaz(ıt) Öztürk 'ün Beyaz Show 'u .  Beyaz , programın bir bölümünde ince bir hortum getiriyor sahneye ve hortumu konuklarına uzatıp "hortumdan derin bir nefes çekmelerini" istiyor .  Konuklar önce biraz çekinseler de deriin bir nefes çekiyorlar  hortumdan . Sonra konuşmaya başladıklarında izleyenler kahkaha ile gülüyor . Çünkü gazı içine çekenin sesi çok inceliyor, incecik bir ses oluyor . Senin de sesin böyle işte. Helyum yutmuş gibi, incecik. Bazen komik oluyor . Kızdığın zaman yani. Kızgın bir surat ama ses yumuşacık ve incecik .
İçine helyum gazı kaçtı sanki . Sesin değişti . İncecik bir ses oldu. Sesindeki değişimin farkındasın, bu nedenle de pek konuşmak istemiyorsun. Özellikle ben ve baban dışında biri varsa yanımızda hiç konuşmuyorsun. El hareketleriyle anlatmaya, anlaşmaya çalışıyorsun . Ya da yanımıza gelip kulağımıza söylüyorsun .  
Çok şekersin çook . Ama bu ses değişikliği geçici kuzum. Bir süre sonra kendi ses tonun geri gelecek. Üzülmene , sıkılmana gerek yok .

9 Şubat 2011 Çarşamba

Ameliyatın Ardından

Ameliyatın ardından
Ameliyattan sonra odada biraz uyudun bana sarılarak . Huzursuzdun, kıpırdasam uyandın. Derin uykuya geçmen zor oldu. "Tatlım buradayım, bırakmam seni" dedim "Bitti artık" dedim saçlarını okşadım. Sarıldım sana . Bir buçuk saat uyudun . Sonra ağrın var mı, keyfin yerine geldi mi diye kontrol etmek için Uğur bey geldi. "Ağrım yok" dedin , ağrı kesici istemedin . Uğur bey ağrı eşiğinin yüksek olduğunu söyledi bir kez daha . Öğle yemeği menün soğuk komposto suyu , soğuk süt ve vanilyalı dondurma . Hiçbirini içmedin . Vanilyalı dondurmayı sevmedin. "Çikolatalı dondurma istiyorum bi de cilekli" diye tutturdun. Verdikleri "Yasaklı Yiyecekler" listesinde çikolata yazıyor ama yine de babana Mado 'dan çikolatalı dondurma siparişi verdim . Uğur beye sordum "Parçacıksızsa yiyebilir" dedi . Baban biraz çikolatalı, biraz çilekli dondurma getirdi. Sadece bir kaşık çikolatalı dondurma yedin. Ağzında bekletip eriterek. Oysa ki soğuk şeyler yiyip içmen gerekiyor . Dondurma sevmeyen ve ameliyat sonrası ağzının tadı kaçık bir çocuk olarak "I.ıh" sevmedim dedin , yemedin . Buzlu süt verdik biraz, biraz da buzlu su . "Buzlu su içebilicem artık" diye seviniyordun zaten . Buzu hastanede bulamadığımız için baban Yeşilköy 'deki cafelere gitti . Uğur bey bir kez daha geldi ziyaretimize . Ağrın yine yoktu. Bolca sıvı tüketmeni istedi. Akşam yemeği menüsü de öğlen gelenle aynıydı . Yine yemedin ve içmedin. Konuşa konuşa yarım bardağa yakın soğuk süt içirebildim o kadar.
Akşamın geç saati babanı yemek yerken görünce "Ver o ekmeği bana ! " diyerek yatağından fırladın . Tatlı oğlum 25 saattir açsın. Acıkman doğal ama ekmek yememen gerekiyor . Önce sıvılar, sonra püreler, sonra yumuşaklar ve ekmek içi . Verilen listede özetle böyle yazıyor. Ama sen ısrarcısın, zorla ve incecik çıkan sesinle bağırıyorsun "O ekmeği bana ver dedim ! ". Gel de verme . Açsın hem de çok. Babanla birbirimize n'apalım bakışı attık. Dayanamadık . Kuş besler gibi minicik, minicik verdim ekmeğin içinden. Verdim ama içim rahat değil. Ya acıtırsa, ya kanatırsa . Rahatça yuttun. Acımıyor dedin. Bir dilim ekmeğin içini ben endişeyle verdim, sen keyifle yedin.
İlerleyen saatlerde "Evimize ne zaman gidicez ?" diye sormaya başladın "Biranönce evimize gidelim" diye tutturdun. Koridorda gezdirdim seni. Kangurudan tek farkım zıplayamıyor olmam . Cep yerine de seni saracak kollarım var. "Bu akşam burda kalmayalım" diye mızırdanıp ağlamaya başlayınca "Herkes uyuyunca bilgisayarda oyun oynayacağız burada, kimseye görünmeden tamam mı ? Başarabilir miyiz sence kimseye görünmeden oynamayı? " dedim. Görev adamı , action seven oğlum , gizli görevi kabul ettin . Saat dokuz buçuk, sanki ateşin var hafiften . Hemşireye ölçtürdüm, "37 normal" dedi . Oysa bir saat önce 36 buçuktu . Bence yarım dereceden daha fazla artmış vücut ısın , bayaa sıcaksın . Bu hastanenin ateşölçerleri doğru ölçmüyor zaten. Bunu Uğur bey de söylüyor zaman zaman . Daha önce de doktor Duygu Hanım seni muayene ederken ateşini ölçmüş ve "vücudu daha sıcak" demişti. Sonra da emniyet sübabı olarak çekmecesinde bulunan Braun 'la ölçmüş ve bunun daha doğru olduğunu söylemişti . Arada 1 buçuk derece farkettiğini görmüştük . Dolayısı ile hem senin vücut ısını ve ateşini tanıyan biri olarak hem de hastanenin ateşölçerinin yanlış ölçtüğünü bilen biri olarak "37 normal"  cümlesine inanmadım . Spiderman pijamalarını çıkarttım, atlet külotla uyuttum seni . Daha ince bir pijama takımı getirmediğim için de kınadım kendimi .
İnsanın çocuğu için ameliyat kararını vermesi çok zormuş.  Endişeleriyle başa çıkabilmesi de . Ben çocuğu için ameliyat kararı veren , endişelenen ama aynı zamanda da şanslı bir anneyim . Endişelendiğim tek şey anestezi riskiydi.
Kuzenim Baran 'ı düşündüm. Daha doğar doğmaz beyin ameliyatına alındı . Sonra bir daha, bir daha . Hastalığın teşhisi, tedavinin belirlenmesi, operasyona karar verilmesi, doğru doktorun bulunması, risklerin ister istemez alınması ahh nasılda zor aşamalarmış. Anne baba için nasıl da zormuş. Çocuğun operasyon sonrası hissettikleri hayatı boyunca taşıyacağı izler nasıl da taşınmazmış, ağırmış . Hastalık ciddiyet arzedince anestezi riski değil de ameliyatın riskleri ön plana çıkıyormuş dedim kendi kendime . Evet opere edildin ama şanslıydık çünkü hastalığın hayati, ciddi, uzun soluklu tedavi isteyen bir hastalık değildi. Şükür. Çok şükür . Yıllardır binlerce çocuğa bu operayon yapılmıştı . Doktorumuza çok güveniyorduk dolayısıyla doktor arama sıkıntımız olmadı. Şükür ki başarılı opere edildi ve sağlıklısın .
Ne zaman bir doğum haberi alsam, ne zaman bir çocuk görsem "Sağlıkla büyümelerini" dilerim . "Sağlıkla büyüsünler, sağlıkla büyüdüklerini görelim" derim.
Hasta olan tüm çocuklar biranönce iyileşin, kıkırdayın hep . Hiç hasta olmayın sağlıkla büyüyün .
Mutlu Meleğim sen de  biranönce iyileşip kıkır kıkır gülmeye başla. Atlayıp zıpla . Bir daha sakın hasta olma.

8 Şubat 2011 Salı

Bademler Gitti Ateş de Gidecek

Uzun gece sabahı getirdi nihayet . Kalktım . Üstümü giydim. Saçlarımı düzelttim. Gözlerimi yeşillendirdim. Yüzümü renklendirdim . Tam sevdiğin gibi. Tek eksiğim ruj . Tek gereksiz şey, gözyaşlarım .
İçim pır pır ediyor . Ahh nasıl bir heyecan içindeyim . Nasıl gerginim . Deriin deriin nefes alıyorum "Biraz sakin ol" diyorum kendime . "Biraz sakin ol ki, mutlu meleğin farketmesin endişelendiğini" .  Deriin bir nefes daha alıp yüzüme kondurduğum kocaman bir tebessümle yanına geliyorum . Saat yediyi gösteriyor . Çok huzurlu uyuyorsun , çekiniyorum uyandırmaya . Biraz daha beklesem mi acaba ? Düşünüyorum . "Bekleme, uyandır" diyorum kendime . Beş dakika daha fazla uyuyacağına benimle beş dakika daha fazla mırnaşsın, kıkırdasın diyorum . Kıkırrdayarak başlasın güne . "Miyaav , miyaav" . Bu miyavlamalara kayıtsız kalmazsın, gözlerini hafif aralıyorsun . Yüzünde tebessüm. Mutlu Meleğim gözlerini açıp annesini görünce hep böyle mutlu olursun . Sonra sarılıyorsun boynuma "Biraz daha uyuyalım" diyorsun . "Mırnav kediyim ben, seninle mırnaşmak istiyorum" diyorum . "Mırrr mırrr" . "Tamam" diyorsun . "Yaşasın güzel uyandı" diyor iç sesim , keyfim yerine geliyor ama içimdeki pır pır devam ediyor . "Anne saçların çok güzel olmuş" diyorsun , "Bak gözlerime de yeşil sürdüm" diyorum. Gözlerini kocaman açıp mutlu mutlu mutlu "Çokk beğendim" deyip bi de kocaman öpücük kondurunca yanağıma sıkıca sarılıyorum sana . Çok keyifliyiz , çok mutluyuz . Ama içim pır pır . Sonra odana gidip seçtiklerini giydiriyorum . Lacivert eşofman altı, beyaz uzun kollu t-shirt ve üzerine kısa kollu Toy Story t-shirt ü . Anneannenin de içi pır pır ediyor , heyecanını saklamaya çalışıyor, derin nefesler alıyor . Elini kolunu nereye koyacağını bilemiyor . Baban sakin. Sanki bugünün diğer günlerden farkı yokmuş gibi . Hazırlanıyoruz ve elimizde küçük sarı spor çantamızla çıkıyoruz evden. Hastaneye yaklaştıkça , içimdeki pır pırın ivmesi artıyor . Nefesim kesilecek sanıyorum. Derin nefes almaya çalısıyorum , yarım kalıyor . Geri dönmek istiyorum , gitmesek istiyorum. Kapıya geldiğimizde içim içime sığmıyor sanki taşacak gibi hissediyorum. Hevessiz, isteksiz, ağır adımlarla ilerliyorum . Canını yakmayacağını düşündüğüm Başarık Abla 'yı arıyorum . Görür görmez peşinden koşuyorum, anlatıyorum. Hemen hatırlıyor seni "Bana başarıksın diyen çocuksun sen" diyor . Biraz rahatlıyorum . İşlemleri hallediyoruz , odamıza çıkıyoruz .  İğnesiz ilk denemeler yapılıyor ı.ıh "Bir de bebek hemşiresi baksın" diyorlar . İstemiyorum , Başarık Nermin Abla gelsin istiyorum. Geliyor sağolsun. Bir defada incitmeden, korkutmadan kelebeği yerlestiriyor damarına . Saat sekiz buçuk . Zaman ilerlemiyor . Biranönce olsun bitsin diyemiyorum , içimden gelmiyor . Gitsek istiyorum .  Sen yatağı bir aşağı bir yukarı hareket ettirip eğlenirken ben evimizde olsak, oynasak istiyorum. Odaya bir doktor geliyor, yeşil kıyafetli. Kendini tanıtmadan , hiç birşey anlatmadan hızlıca birşeyler sormaya başlıyor . Yakasındaki karta bakıp "Anesteziyi siz mi yapacaksınız?" diyorum , sonra hızlıca sorulan sorulara cevap veriyorum . Soruların cevaplarını yazdığı kağıtları topluyor, yüzümüze bile bakmadan. Ne empati ne sempati var . Odadan çıkarken sadece "Herşey güzel olacak" diyor . Şaşırıyorum . Tebessümüm yüzümden düşmek üzere, toparlanıyorum hemen. Sarı spor çantamızı açıyorum, içinden Ironman, Spiderman ve İnsanazor 'u çıkıyorum. Ya son anda vermeyi unutursam, seni tek başına gönderirsem diye düşünüyorum biran . Önlemimi alıyorum ve sana göstermeden ceplerime koyuyorum güç timsali karakterleri . Zaman ilerlemiyor sanki. Mediş ve Tugi geliyor. Tugi de uyumamış sabaha kadar. Saat dokuzu on geçerken Uğur abimiz geliyor . Anlatıyor , rahatlatıyor . Çok sevecen, çok ilgili. "Aşağıda benim özel yerimde görüşürüz" diyor . Uğur abi çıkarken hemşire abla geliyor . Kandırıyor seni. Sana boyama yaptıracağını söylüyor. Boyama yaparken üstün kirlenmesin diye bir önlük giydireceğini söylüyor . Kızıyorum içimden. "Kandırmaya gerek yok ki" diyorum . Tam o sırada sevinçle "Suluboya ya da parmak boyama yaptıracak sanırım" diyorsun . Üzülüyorum , ben seni hiç kandırmıyorum ya başkası da kandırsın istemiyorum . Anestezi öncesi üzülmeni hiç istemiyorum . Abla elindeki kuru kalem boyalarla geliyor , sen "Bu mu, ben boyamıştım bu sayfalardan" diyorsun . Abla seni duymazdan geliyor belli ki umursamıyor söylediğini , üstünü çıkartmanı istiyor . Tepki vermiyorsun , hayır da demiyorsun ama savuruyor tehdidi "Bunu giymen lazım yoksa vermem , boyama yapamazsın" . Öfkeleniyorum , hem de çok . Biranönce odadan çıksın istiyorum . Giydiriyorum önlüğünü, oyunla, uydurduğum bir masalla . Babanın da bu önlükten giydiğini anlatıyorum gülerek . Sonra yemek masasını, yatağına yaklaştırıp boyamalarını koyuyorum üzerine . Aynı abla, elinde meyve suyu ve şurup ölçeği ile geliyor . İçer içmez gözlerini kapatıp başını omzunun üzerine düşürüyorsun . Oyunlarımızdaki gibi bayılıyorsun. Gülüyoruz . Keyfinin yerinde olması bana huzur veriyor ama içimdeki pır pır devam ediyor . İçeri uzun boylu iri yarı bir adam giriyor . "Hadi bakalım seninle biraz gezelim" diyor sen boyama yaparken. Bakışlarını bana çeviriyorsun. Korku var sanki bakışlarında . "Biz de gezmek istiyoruz beraber gidelim" diyorum . Sen "Boyamam bitince gidelim" diyorsun. Seni götürecek olan kişi "Sonra boyarsın şimdi gitmemiz gerek, seni bekliyorlar" diyor . Öfkeleniyorum . Müdahale ediyorum hemen "Bir iki dakika bekleyin , şu bölümü boyayınca gideriz" . Seviniyorsun . Boyaman bitiyor , yatağını hareket ettiriyor . Odadan çıkarken cebimdekileri çıkarıyorum . Deniz 'cim bunlar da ameliyathaneyi merak ediyorlarmış , hangisine göstermek istersin ? İnsanazor 'u seçiyorsun. Koridorda ilerliyoruz , elim elinde .  Baban yanında . Mediş başucunda . Tugi odada . Ahh yürüyebilse rahatça, o da gelirdi mutlaka . Asansöre biniyoruz "Demir Adamı da istiyorum" diyorsun. Alt kata doğru inerken soruyorum "Alıp getirmek için vaktimiz var mı?" , "Hayır" cevabı alınca endişeleniyorum . Çünkü nasıl uyursan öyle uyanırsın, istiyorum diye tutturursan uyandığında da çok ağlarsın diye korkuyorum . İlacın etkisi olsa gerek tutturmuyorsun . Büyük bir kapı açılıyor . Hepimiz içeriye giriyoruz . "Pek de baygın bir hali yok" diyorum babana, "Hala çok kendinde, cin gibi bakıyor. Korkabilir içeride" diyorum. Yeşil önlüklüler sarıyor etrafımızı . Adını, soyadını , doğum tarihini soruyorlar bileğine takılan bileklikte yazanlara bakıp kontrol ediyorlar. Sonra "Sen hangi takımı tutuyorsun ?" diyor içlerinden birisi . "Fenerbahçe" diyorsun . "En büyük Fener , aslanım Deniz" diyor içlerinden bir başkası. "Biz bütün ekip Fenerliyiz " diyorlar hep bir ağızdan, gururlanarak . "Buraya kadar, bu kapıdan sonra geçemezsiniz" . Deniz 'cim diyorum, "Bu kapıdan sonra bizim gelmemize izin vermiyorlar. Ama Uğur abin yanında olacak . Bakalım Uğur abini tanıyabilecek misin ? İnsanazor da merak ediyormuş ameliyathaneyi , bakalım O da tanıyabilecek mi Uğur abini" diyorum.  "Ameliyat bitince biz size haber vericez" diyor güleryüzlü biri . Sonra sürüyor yatağı ileriye doğru, elim önce elinden ayrılıyor sonra yataktan . "Tatlım hemen gel tamam mı , seni burada bekleyeceğim" diyorum. Kıpırdamak istemiyorum, seni bıraktığım yerde beklemek istiyorum. "Olmaz" diyorlar . Koridordaki bekleme odasına gidiyorum . Mediş de yanımda . Telefonlarımız çalıyor, cevap veriyoruz. "Evet Allah başka dert vermesin, hastalık bu olsun, evet evet beyin ameliyatı olmuyor ya" diyorum . Üzülüyorum. Konuşuyorum ama isteksiz . Sessizce beklemek istiyorum, kapı açılsın istiyorum. Soğuk odada beklerken üşüyorum, "Kuzum da üşüyecek şimdi" diyorum . Öyle tuhaf öyle karışık ki düşündüklerim . "Bir daha ateş atakları olmayacak, alev alev yanmayacak' diyorum , umudediyorum . "Uğur bey ve ekibi başarılı bir operasyon yapacak" diyorum, güveniyorum. "Ciddi ya da kötü bir hastalık için ameliyat olmuyor" diyorum, şükrediyorum . Şükrettiklerim içimi ferahlıyor biraz. Ama canımı acıtıyor içeride olman, minicik , savunmasız , bensiz olman . Korkutuyor anestezi , komplikasyon, nasıl uyanacağını bilememek . Uyaninca etrafında bidolu yeşil giysili,  maskeli, boneli insan görmek , tanımadığın bir odada yalnız olmak biz yetişkinler için bile ürkütücü diyorum . Karışıyorum yine derken koridordan gelen ses biranda sessizliği bozuyor "Hasene hanım ! " Sıçrıyorum oturduğum koltuktan . Saat 11 kırk.  
Kötü bir rüya olsaydı bunlar uyanınca "Kötü bir rüyaymış" der derin bir ohh çekerdim .
Değilmiş .
U: Deniz Arda uyandı, ağlıyor şimdi.
Gerçeğin ta kendisi. Korktuğum başıma geliyor .
Ön kapıya gidiyorum hemen . Kapıyı biranönce açsınlar istiyorum.
Birkaç dakika sonra büyük kapı açıldı yeniden.
İçeriye girdik. Baban, Mediş ve ben .
Zamanın durduğu yer burasıymış.
Kulağım sesini arıyor.
Yüreğim dayanmıyor .
İkinci kapı açıldı seni gördüm. İfaden mutsuz ve acılı. Yüzün bembeyaz. Hatta beyazötesi . Kırmızılıklar var yüzünde. Belli ki çok ağlamışşsın. Gözlerinin çevresi, dudakların hem şiş hem de kıpkırmızı . Burnun minicik kedi burnu gibi pespembe . İnil inil ağlıyorsun , bir elinde İnsanazor diğer elinde elim . "Bitti kuzum, yanındayım meleğim. Çok mu acıyor ? Kızalım onlara , neden bana ayıldığını söylememişler ? "
Ne söylesem boş sanki. 
Elim elinde , odaya çıktık. Yatağını yerine yerleştirdiler . Biraz uyumanı dinlenmeni istedik. Ağlamaman lazım , ama inil inil ağlıyorsun. "Beraber uyuyalım" dedin. Yanına yattım , elin boynumda, elim elinde . Ama tedirginsin. Kıpırdasam daha sıkıca sarılıyorsun, bırakmak istemiyorsun . Derin uykuya geçmen zor oldu.
Telefonlarımız çalmaya başladı yine . Usulca kalktım yanından. Koridorda konuştuk, uyanmayasın diye .
Tüm iyi dilekleriyle bizimle olan , endişelerimizi paylaşan, merak eden, dua eden, arayan, gelen tüm dostlarımıza , arkadaşlarımıza, akrabalarımıza teşekkür ettik .
Oldu . Bitti de diyeceğiz inşallah . Artık ateş olmuyor da diyeceğiz .
Mutlu Meleğim seni çok seviyoruz .
Hastanedeki kahve ve çay beni kesmeyince , gecenin bir vakti bana demleme çay getiren Gülüm 'e ayrıca teşekkür ediyorum .

Ameliyat Öncesi Hazırlıklar

Madem uyku tutmuyor yazayım bari . Ameliyat öncesinde neler okudum , neler öğrendim ?

Narkoz yani Anestezi, hissizlik demekmiş. Anestezi doktoru da,  ameliyat süresince hastanın ağrısız olmasını sağlayan, nefes alma, nabız, tansiyon gibi hayati fonksiyonlarını kontrol eden kişi .
Anestezi öncesi, anesteziye hazırlanmak gerekli . Hem bilgi , hem duygusal olarak . Önce kendini hazırlayıp donanacaksın ki sonra çocuğuna destek olabilesin , soruları yanıtlayabilesin. Öyle de yaptım çünkü sen çok soru soran bir çocuksun. Güzel sorular sorarsın . “Neden ve nasıl oluyor?” u merak edersin . Birşeyi öğrenmek istediğinde "amaan çocuk işte" deyip geçiştiremem. Detay detay, keyifle anlatırım . Bilmediğim birsey sorduysan "Öğrenip anlatayım " derim, işten geldiğimde de hemen sorarsın "Anne öğrendin mi? Internete baktın mı ?" .  Bu nedenle okudum okudum öğrendim.  Anestezi verilmeden önce yapılması gerekenler var , doktorun soracakları var, doktora sorulacaklar var . Öğrendiklerimi iki bölüme ayırdım Fiziksel ve Duygusal hazırlık .  Fiziksel hazırlık bölümünde , ameliyat öncesinde narkozla bayıltılmadan önce, bayıltılma esnasında ve sonrasında neler olduğu ile ilgili en sade dille anlatılmış bilgiyi şu sitede buldum . Duygusal hazırlık bölümü içinse kaynak aramadım çünkü Damla ‘nın kulak operasyonunu yazdığı yazıyı hatırlayarak doğruca Hayal ‘e gittim.

Heyecanım böyle tavan yapmışken, içim dışarı taşacakmış gibiyken , heyecandan unutmayayım diye şunları da yazayım . Yeterli bilgiye sahip olmak ve  Anestezi Ekibinin görüşmede soracağı soruları önceden bilip düşünmüş olmak gerekli ki unutulan , atlanan bir bilgi olmasın .
  • Öncelikle şimdiki sağlık durumun çok önemli. Çünkü en küçük bir soğukalgınlığı belirtisi bile ameliyatın ertelenme sebebi olabilir . Ateş, öksürük, solunum güçlüğü, tıkanma , burun akıntısı gibi belirtiler anestezinin komplikasyon riskini arttırabilirmiş , hastanede kalma süresini uzatabilirmiş . Çok şükür şuan bir semptom yok . Keyfin yerinde :)
  • Geçirilmiş ya da tedavisi devam eden hastalıkların ; Bademcik enfeksiyonları , soğukalgınlığına baglı üst solunum yolu enfeksiyonları ve bir defa geçirilmiş sinüzit . Tedavisi devam eden bir hastalığın yok :)
  • Alerjilerin ; Bir yaşında ortaya çıkan ve 3 ile 4 yaş aralığında geçen süt , ceviz, pekmez, yumurta ve balık alerjilerin vardı . Ancak şuan yok . Toz, polen, küf ve mantar alerjin yok .
  • Şu anda ve son bir ay içinde kullandığın ilaçlar ; 27 Ocak 2011 'de tek doz Prednol 35 mg iğne oldun. Yaklaşık 1 aydır sabahları 10mg Vitagil vitamin içiyorsun .
  • Daha önce anestezi yapıldı mı yapildı ise anestezi ile ilgili komplikasyonlar oldu mu ? Hayır bu ilk anestezin olacak . Anestezi komplikasyonu olmamasi için dualarimiz seninle .
  • Anestezi ile ilgili sorunlar yaşayan akrabalarımız var mı ? Hayır yok . 
  • Şu anki ağırlığın ; 17.5 kilo 
  • Sallanan dişin var mi ? Hayır
  • Araç tutması olur mu ? Hayır
  • (Bunu Anestezi uzmanı sormayacak ben ekliyorum ) Reflekslerin ; Ağzına, dilinin üzerine değdirilen dil basacağı bile seni öğürtür . Kusma riskin olabilir . Söylemeyi unutmasam bari .
Uğur Bey, öğlen yaptığımız görüşmede Hazırlık için altı saat aç kalması gerekiyor” demişti . Aksam yemeğinden uyuduğun saate kadar yani saat 23:30 ‘ a kadar birşey yemedin sadece su içtin . Aç kalma süresi akşam başladığı için seni altı saat süreyle aç tutmak çok zor olmayacak . Ancak sabaha karşı su içmek gibi bir alışkanlığın var . Bunun için odandaki ve odamızdaki su şişelerini kaldırdım . Aç kalabilmen önemli çünkü midende yiyecek ya da içecek olması anestezi sırasında ciddi hava yolu komplikasyonlarına yol açabilen kusma riskine neden olabilir  - miş  . İçeceklerin , katı gıdalara oranla daha çabuk mideden atıldiğini bilebilirdim de farklı sıvıların farklı aç kalma süreleri gerektireceğini düşünmemiştim, oğrenmiş oldum . (Portakal suyu, ayran , yoğurt ve gazlı içecekler  su, elma suyu ve kahveye göre daha uzun sürede atilir - mış) .
Gelelim ikinci bölüme , Seni nasıl hazırladım ?
Pek çok anne baba gibi ben de anesteziden ürküyorum , seni ameliyathanenin kapısında başkalarına teslim edeceğimi bilmek ama içeride neler olacağını bilmemek içimi fena yapıyor . Önce bunu kabullendim . Sonucta iyi bir ekip seni iyileştirmek için seninle olacak . Evet şunu da kabul ediyorum ,  bu doktorlar için küçük bir operasyon . Ve kötü bir hastalık değil . Bunları düşündükçe kabul etmem kolay oldu sanırım . Aslında itiraf ediyorum hiç kolay olmadı. Sıkıntıdan Vertigo atağı geçirdim, dünyam döndü.  Bu halde kendim dahil kimseye faydam yoktu. İlacımı içince dünya dönmeyi bıraktı ama endişelerim ve soru işaretlerim yerinde duruyordu . Kafamı endişelerden ve soru işaretlerinden arındırmak için koşa koşa gidip yeni bir 2000 parçalık bir puzzle aldım.. Sonra kabullendim desem daha doğru. Ameliyat fikrini kendim kabul edip , sakinleştikten sonra sıra seni fikren hazirlamaya geldi . Çünkü ne kadar hazırlıklı olursan/olursak o kadar travmasiz ve kolay atlatırız diye düşünüyorum . Dolayısı ile ameliyat hakkında endişelerinin olmamasi gerekli . Bu endişeleri gidermek de benim işim. Okuduğum bir yazıda "Bir çocuğu , kendine güvenen bir aile üyesinden daha iyi sakinleştiren bir şey yoktur" yazıyordu . Destekliyorum bu cümleyi ve sen de bana bu konularda çok güveniyorsun . Ben şimdiye kadar seni hiç kandırmadım , eksik ya da yanlış bilgi vermedim . Anlayacağın dilde , bilmen gerektiği kadarını hep anlattım.  Endişelenmene mahal vermemek için odada bulunacak kişilere ozellikle de anneanne ve Tugi ‘ye ağlamamalarını , yüzlerinde tedirginlik çağrıştıracak mimikler bulundurmamalarını istedim . Ağlayacak olurlarsa odadan çıkmalarını istedim .
Üç ile altı yaş arasındaki çocuklarda zaman kavramı yeni yeni geliştiği için , doğru zamanlama ve yöntemin , ameliyattan bir hafta önce oyunla anlatılması olduğunu , detaylarının da bir ya da iki gün önce anlatılması gerektiğini okumuştum . Ben de öyle yaptım . Bir hafta öncesinden oyunların içine ambulans, hastane, ameliyat ve bayılma filleri ekledim.  Bu akşam da "Hastaneye gideceğimizi , Uğur Abinin bademciklerini tamir edeceğini , bunun için bir gece hastanede kalacağımızı" anlattım . Bademciklerini tamir ederken acı hissetmemen için seni bayıltacaklarını" söyledim . Özellikle uyutacaklar demedim kendine geldiğinde ağrılarla uyumayı ilişkilendirmeni istemedim, özellikle bayılma ve ayılma kelimelerini kullandim . Ev halkına da aynı telkinde bulundum. Çünkü uyumayla ilgili problemlerin var , uyumak istemiyorsun . Bayılmanın nasıl birşey olduğunu da bir hafta öncesinden oyunla anlatmıştım zaten . Oyun oynarken ya yaralandım , ya kaza gecirdim . Ambulansla doktorlar gelip beni hastaneye götürdüler. Bayıltılar ve ameliyat ettiler .  Bu bilgiye ek olarak babana hastaneden aldırttığım bone ve maskeyi önce kendim takarak "Bakalım beni tanıyabilecek misin? " oyunu başlattım . Sonra sırasıyla baban ve sen taktın . Çok eğlendik . "Bakalım sabah Uğur abiyi de tanıyabilecek misin ? " diye ekledim . Baban dedi ki ; 
S: Deniz ‘cim biliyor musun, annen seni dünyaya getirmek için girdiği ameliyatta beni başımdaki boneyle ve yüzümdeki maskeyle tanıyamamıştı, bu adam da kim sürekli bana bakıyor demişti . Ne komik değil mi ? 
 D: Ben Uğur abimi tanırım , çok kolay .

Umarım çevrende göreceğin bi dolu maskeli ve boneli ekipten kormazsın meleğim . 

Bu da son bölüm olsun . Yarın sabah daha doğrusu yaklaşık dört beş saat sonra söyleyeceklerim ;
Denizcim ameliyat yapılacak odaya biz giremiyoruz , ama Uğur abin ve arkadaşları seninle olacak .  Seni iyileştirmek için yanında olacaklar . Arkadaşlarının hepsi sana gösterdiğim resimlerdeki gibi yeşil formalı, maskeli ve boneli giymiş olacak.
Ve götürülürken arkadaşım Hayal ‘in yaptığını yapıp , eline Ben10 karakterlerinden en sevdiğin karakter olan İnsanazor ya da Spiderman ‘i vereceğim .
Yazdıkça zaman geçiyor ama heyecanım artıyor . Birazcık uyumayı deneyeceğim .

Uyku biraz uyku

Elim ayağıma dolanıyor çantayı hazırlarken .İyi ki birkaç gün öncesinden hazırlamışım çoğu şeyi . İçim fışkıracak sanki , uyuyamıyorum. Kalktım , bir bardak votka hazırladım kendime .Kalbim bu denli hızla atarken zaman sanki ilerlemiyor . Oysa gecenin üçü olmuş saat. Dört beş saat sonra çıkacağız evden. Bir defa daha öptüm kokladım seni. Yarın bu kokun olmayacak diye geçti aklımdan , içime hüzün bastı . Horul horul uyuyan babanı kıskandım. Votka da işe yaramadı yani .

7 Şubat 2011 Pazartesi

Pilot

İçim kıpır kıpır. kalbim hızla çarpıyor. Hem istiyorum, hem istemiyorum . Elim önce telefona gidiyor sonra vazgeçiyorum . Tuhaf bir duygu. Sonunda elimi çekmemeyi başardım.
H: Ameliyatı ne zaman için planlayalım ?
U: Siz ne zaman isterseniz . Sömestr tatilinde mi olsun istiyorsunuz ?
H: Evet .
H: Salı (yarın) ya da Çarşamba olur mu  ?
U: Benim için uygun ama bir de ameliyathaneye sorayım. Yarın uygun mu bilmiyorum . Konuşup size bilgi veririm .
 
1 saat sonra telefonum çaldı .
U: Ameliyathane ile görüştüm , yarın uygun. Sabah saat 8 buçuk gibi hastanede olun ben de dokuz gibi gelirim . En az 6 saat aç kalması gerekiyor . Gece mama ya da süt veriyorsanız 2 'den sonra birşey içmesin .
H: Uğur Bey, anestezi doktoru ....
diye başlamıştım ki, anladı endişelendiğimi, sorularım ve korkularım olduğunu .
U: Endişe etmeyin ne olur, ekip çok iyi, uzun süredir beraber çalıyoruz. Uçağa binince nasıl kendinizi pilota emanet ediyorsunuz, bu da öyle birşey .
H: Tamam .
İç sesim : Tamam pilota güvenim sonsuz ama yardımcı pilot ve kabin ekibi? Zaten sormak istediğim de bu .

26 Ocak 2011 Çarşamba

Endiseliyim

Hastaneden aradılar  "Sigortanız ameliyat onayını verdi" dediler . Gözlerim doldu . Ne oluyor bana ? Hastalıklarla , doktorlarla , ameliyatlarla çok haşır neşir olan ben , babamın, abimin, Pınar 'ın  hastalıklarında dimdik duran ben, tedavileri boyunca yüzümdeki tebessümü düsürmeyen ben, bu defa yenik düştüm . Tebessümüm de düştü, gözyaslarım da .
Nedir beni bu kadar üzen biyor musun; seni amaliyathanenin kapısında bırakmak ve yanında olamayacağımı bilmek bana çok zor geliyor . Uyanırken hiç tanımadğın , bilmediğin, soğuk ortamda korkup ağlamandan ürküyorum, içimi acıtıyor bu korku . Kıyamıyorum sana .
Endişelerimi anlamayıp, "Amaan bademcik ameliyatı çok kolay artık, on dakikalık olay" diyenlere kızıyorum.  Hem de çok kızıyorum.

25 Ocak 2011 Salı

Sevgi

Sıkıntıdan olsa gerek bir vertigo atağı geciriyorum . Ananeye yemek yemeye bile gidemedim. Sen babanla ananede yemek yiyip geldin. Gelip beni öptün yanaklarımdan. Sonra odana gittin , boyama yapıyorsun ;
D: Annee bi gelsene, bişey göstericem .
Zorla kalktım yataktan , tutunarak yanına geldim, yaptığın boyamayı gösteriyorsun büyük hevesle . Ben10 karakterlerinden en güçlü olanını , İnsanazor 'u boyamışsın .
H: Çok güzel olmuş bitanem . Çok beğendim . 
Eğildim, başından öptüm
H: Çok seviyorum seni
D: Anne salak desem de mi seviyorsun  ?
H: Tabii ki, ben seni hep seviyorum. Sen ne söylersen , ne yaparsan yap ben seni hep seveceğim.
Aradan on dakika geçti, baban geldi yanına. Cıvıl cıvıl sesinle ;
D: Baba biliyo musun, annem beni salak desem de seviyomuş .
Dünyam böyle dönerken kimseye faydam yok.
Okuyamıyorum. Düşünemiyorum bile .
Kendimi kötü hissediyorum.
Meleğimin öpücüğü ve güzel sözleri beni kendime getirsin hemen .
Annesinin Meleği . Mutlu meleğim. Ben seni herzaman çok seveceğim . Yanında olacağım . Bunu sana hep hissettireceğim .
Küçük bir de not ; "salak" kelimesini söylediğini duymadım hiç .

Ameliyat Oncesi

Okulunu aradım . Okul Müdürünüz Hümeyra Hanım 'a ameliyat olacağonı ve pedagogla kısa da olsa görüşmek istediğimi söyledim . İşten çıkıp yetiştim . Pedagogunuz Gizem Hanım çok güleryüzlü , çok genç . Durumu kısaca anlatıp ameliyat olacağını , üç aşağı beş yukarı nasıl anlatacağımı bildiğimi ama bir de kendisi ile konuşmak istediğimi söyledim .
G: Herşeyi anlatmalısınız , neden bademciklerinin alınacağını diye başlayınca cümlesine
H: Ben alınacağını söylemedim, kaybetme korkusu olmasın diye, bademciklerinin tamir edileceğini , onarılacağını anlattım .
G: Böyle de söyleyebilirsiniz . Diş doktoruna gitti mi hiç ?
H: Evet
G: Diş doktoru dişine nasıl müdahale ettiyse öyle anlatabilirsiniz . Ama başına gelecekleri anlatın mutlaka . Mesela ameliyattan sonra ağrı olacak mı?
H: Muhtemelen olacaktır , nihayetınde bir operasyon .
G: Uyandığında ağrısı olacağını da söyleyin .
H: Hmm . Teşekkür ederim dedim ve ayrıldım . 
Çünkü Zeynep 'in annesinin sırasını almıştım hatta odada beraberdik ve on dakika gibi kısıtlı zamanda verimsiz bir konuşma olacak diye düşündüm . Öyle de oldu. Aslinda Gizem Hanım seni tanıyor , geçen hafta yaptığımız toplantıda seninle ilgili gözlemlerini anlatmıştı bana . Kısıtlı zamanda ne öğrenebilirdim o da ayrı bir konu .  Cevap aradığım sorular ;

Çocuğa ameliyat olacağı kaç gün öncesinden söylenmeli ?
Ameliyat hangi kelimelerle anlatılmalı ?
Tavsiyeleri olur mu ?
 
Hassasiyet gösterdiğim iki kelimeye hassasiyet göremedim. Birincisi "Ameliyatla bir organın alınması" ikincisi de "Uyumak ve Uyanmak" .  Ağrı ile uyanınca , uyumaya tepki gösterebilirsin . Zaten uyumayı sevmeyen bir çocuksun.
Bir çocuğu en iyi annesi tanıyabilir . Zaman olsaydı verimli bir konuşma olabilir miydi ? Sanmıyorum , Gizem Hanım çocukların akademik kariyeriyle başlamıştı kendi kariyerine . Oysa ki cevabını öğrenmek istediğim sorular akademik kariyerle ilgili değildi  .  
Uyumayı sevmeyen bir çocuksun ve sana "Uyuyacaksın , bademciklerin alınacak sonra uyanacaksın ve biraz ağrın olacak" desem ters teper . Ben şöyle anlatmak istiyorum  ;
"Koluna bir kelebek konacak, daha önce de konmuştu biliyorsun. O kelebekle sana bir ilaç verecekler , Uğur abin bademciklerini onarırken canın acımasın diye bayılacaksın . Uğur abinin işi bitince de ayılacaksın . Biraz ağrın olabilir ama bu ağrı senin dayanabileceğin kadar olacak" . Yani uyumak ve uyanmak yok . Bir organı aldırma, kaybetme korkusu yok . 
Gizem hanım henüz düşünmediğim birşeyi söyledi "Hangi aşamalarda yanında olacağınızı bilmeli " . 
Evet bunu atlamamalıyım .

23 Ocak 2011 Pazar

Bilgisayarda Oyun

D: Baba kaç günlerdir bilgisayarda oynamıyoruz , bugün oynayabiliiriz dii mi ?
Oğulcum a not ; Her akşam Menar Matematik ödevini babanla yaptıktan sonra bilgisayarda oyun oynamak istiyorsun. Dün oynamamıştın .

22 Ocak 2011 Cumartesi

Aklıma Takılanlar ve Bademler

Aklıma takılan üç soruya cevap arıyorum ;
1. Pfapa tanısında Periyodik Ates ten olmazsa olmazlardan. Ama senin ateşlerin periyodik değil. Yazın hiç ateş olmuyor mesela . Bu durumda Pfapa dan bahsedilebilir mi ?
2. Hızlı test sonucu pozitif çıkmıştı . Yani bakteri enfeksiyonu . Prednol iğne, bakteri enfeksiyonunda da işe yarar mıydı ?
3. Eğer kültür sonucu negatif çıkarsa yani viral enfeksiyonsa ; Prednol iğne işe yarar mıydı ?
Bu sorularıma cevap bulmam ve ikna olmam lazım .
Sonuçta bademciklerin çok büyük . Dolayısı ile  -cik takısı senin bademlerin için pek uygun değil. Bu bademleri hangi doktor gördüyse "Aldırın kurtulun" öğüdünde bulundu bize . Dolayısı ile alınırsa rahat edebilirsin . Hastalıklarının da bademlerinden başladığı gözönünde bulundurulursa bademler yoksa hastalık da yok denilebilir . Yine dolayısı ile bu bademlerin alınması değil kafama takılan. Hangi sebeple alınacağını anlamaya ihtıyacım var . Yani gerçekten Pfapa tanısı için mi alınacak yoksa Bademcik Enfeksiyonlarının önüne geçmek için mi alınacak ?
Nurcan Ablayı aradım. Aklıma takılanları sordum . Pfapa hakkında bilgisi olmadığını , araştırıp bilgi vereceğini söyledi. Sonra aradı . Sorularımı sordum . İşte cevaplar ;
1. Pfapa tanısı koymak için periyodik ateş aranır.
2. Bakteri enfeksiyonu olsa idi Prednol işe yaramazdı hatta tablo daha da alevlenebilirdi .
3. Viral enfeksiyonlarda Prednol 'ün işe yarayadığı durumlar olabilir . Ama işe yaramayadabilirdi .
Bakalım kültür sonucu ne çıkacak .
24 Ocak 2011 Pazartesi saat 18:30 . Ugur Bey aradı. Kültür sonucu negatif . Konuşma ameliyatı planlamaya gelince ;
H: Uğur Bey, benim anlamadığım birşey var. Pfapa da periyodik ateşten bahsediliyor ama Deniz 'de 28 gün ya da 30 gün aralıklarla periyodik ateş olmuyor . Evet yüksek ateş ve birkaçgün sürüyor ama yazın hiç olmuyor . Bu hastalık Pfapa değil de başka birşey olsaydı sanki güvenim kırılacaktı .
U: Ama görüntü hep Beta olmasına rağmen testerde hiç pozitif yakalayamadık. Ateş hep çok yüksek . Ama isterseniz hemen opere etmeyelim. Bir sonrakiş ateş atağını bekleyelim , kortizon vs tekrar değerlendirelim .
H: Ben size güveniyorum , bu bademler her halukarda alınacaktı zaten, sekizinci aydan beri alınması gerektiğini duyuyoruz , adı Pfapa ya da Kronik Bademcik enfeksiyonu farketmez , alalım ama söylemek istediğim bademlerin alınması değil de başka bir şey olsaydı sanki o zaman karar veremeyecektim .

21 Ocak 2011 Cuma

Guven

Uğur Bey aradı. "Hızlı testin sonucu pozitif çıkmış . Ama biz yine de emin olalım , laboratuar hatası, antijenler vs vs ,boğaz kültürüne de bakalım " dedi "Laboratuar talep formunu sisteme girdiğini, bugün istediğimiz saatte gelip yaptırabileceğimizi" ekledi .
Zorunlu olarak geldiğim ve katıldığım ofisteki kısa toplantıyı uzatmayıp "çıkıyorum" dedim .
Evdeyim . Sana boğaz kültürü aldırmamız gerektiğini söyledim . "İstemiyom" diyerek kaçtın odadan . Yanına geldim,
H: Canım oğlum, biliyorum hiç istemediğni . Sevmiyorsun sen bu işi .
D: Ağzıma o çubuğu sokmalarını istemiyorum   
H: Ağzına o çubuğu sokmalarını istemiyorsun , haklısın . Gidip konuşalım,  hemşire ablalara "Çok sokmayın, Deniz bunu hiç sevmiyor" diyelim .
Biran duraksadıktan sonra
D: Ama dün bademciklerime degar sokmuşlardı, bugün de çok sokarlaar . Az sokarlarsa olmaz kii .
Sebep - Sonuç ilişkisi nasıl da iyi çalışıyor ? Haklısın aslında , bademlere değmeden olmaz ki . Ama en az hasarla atlatmalıyız bunu , sen ağzını kocaman açarsan olay bu kadar tarvmatik olmayacak diye düşünerek ;
H: Olur kuzum , ablalara söyleriz  "Bademciklerine çok değdirmeyin " deriz . Denizcim, ben senin canını acıtmalarına izin vermem . Ablalara acıtmayın derim, acıtırlarsa kızarım onlara . Eğer sen ağzını kocaman açarsan ablalar acıtmadan , bademciklerine çok değdirmeden alırlar yapışan mikropları . Ne dersin deneyelim mi ?
D: Ya acıtırlarsa ?
H: Tatlı oğlum, dün çok hasta olduğun için ağzını açamamıştın, bugün ağzını açarsan söz veriyorum sana acıtmayacaklar .
Oğlum annesine güvenerek kabul etti "Tamam" dedi . Üstümüzü giydik, taksiye binip International 'a gittik. Arabada uyuduğun için hastanenin cafesinde oturduk biraz. Biraz da burada mızırdandın , aynı konuşmayı yaptık. Birbirimize güvenerek laboratuara gittik. Ben ilk bankodayken sen kan alınan bölüme geçip ;
D: O çubuğu bademciklerime kadar sokmayın tamam mı ?
H: Ablası , Deniz in boğaz kültürü alınacak. Ama o çubuğu çok sokmanızı istemiyoruz tamam mı ? Oğlumun canını sakın acıtmayın .
Bugünkü hemşireler harika . Abla servisi aldı "Tamam" dedi . Arka bölüme geçti, içerdekilere "Benimle pazarlık etti" dedi, gülerek iki hemsireyle geldi. Aynı şeyleri gelen hemşirelere de söyledim, göz kırparak .
H: Ablası oğlumun boğazındaki mikroplardan almanızı istiyoruz ama sakın acıtmayın. O çubuğu bademciklerine çok değdirmeyin. Dünkü ablalar çok acıtmıştı . Bugün sakın acıtmayın , yoksa çok kızarız, bi daha gelmeyiz buraya .
Güven içinde , kucağımda oturuyorsun .
H: Benim oğlum ağzını kocaman acacak , siz de hemen o mikropları alın tamam mı . Ama sakın acıtmayın .
D: Hiç acımadı ki .
Oh çok şükür , başarılı bir operasyon oldu . Sen ağzını kocaman açtın , abla da canını hiç acıtmadan bir defada ve hızlıca alıverdi kültürü . Hepimiz mutlu olduk. Verdiğim sözü de tutabilmiş olduğum için en çok ben mutlu oldum. 
Kim demiş "Çocuklar anlamaz " diye . Bal gibi de anlıyorsunuz işte . Herşeyi doğru ve anlayacağın birşekilde anlatmaya devam .
Kültür olayını başarı ile atlattıktan sonra Özgür Beyi görmek için taksiye bindik . Dün akşam yapılan iğneden sonra bugün seni görmek istemişti . Özgür beyi şöyle anlatayım ; Sen hastanenin alt katındaki oyun alanında oynamak istiyorsun , ben de "Oynayabilirsin tabii ki ama önce Özgür amcayı görelim, ondan sonra istediğin kadar oyna " derken , Özgür Bey güleryüzle, samimi bir ses tonuyla ;
Ö: Çocukları hiçbirşey için kırmayın . Bırakın oynasın, ben akşam yediye kadar buradayım . Ne zaman iserse o zaman gelsin .
Nasıl da tatlı bir doktor . Nasıl da seviyor çocukları . Biz de sevdik Özgür Beyi .
Yaklaşık on dakika oynadıktan sonra çıktık yukarıya. Özgür Bey bademciklerine baktı ve ;
Ö: Gördünüz mü bademciklerini , düzelmiş . Normale dönmüş .
Evet 1 dozluk Prednol iğneden sonra ateş olmadı . Bademlerin üzerindeki beyaz kriptik alanlar kayboldu ve bademlerin normal boyutlarına döndü . Özgür Bey, normal boyutlarına dönmüş bademciklerinin bile çok büyük olduğunu söyleyerek ekledi ;
Ö: Siz babasıyla konuşup aldırın bu bademcikleri .

Özgürlük

Bu sabah "Hey Özgürlük" diye yayınlayacaktım bu postu. Olmadı. İki ay sonraya kaldı .

20 Ocak 2011 Perşembe

Hastalık ve Dostluk

Sabah ateşin olmadığıi için keyfin yerindeydi ama yine de okula gitmeni istemedim . Zaten annem de gitmene izin vermezdi , sabah bana günaydin dedikten sonra "Deniz 'i bugün okula gönderme" dedi. Seninle biraz zaman geçirdikten sonra işe gitme vaktim geldi . Öptüm yanaklarından , boynundan . Tam çıkıcam ;
D: Anne çabuk gel tamam mı ? Koşa koşa gel .
H: Tamam kuzum . Koşa koşa gelicem .
Ofise geldim , annemi aradim . Sabah konuşmaya pek fırsatımız olmamıştı.
H: Anne , Deniz pek birşey yemek istemez , ısrar etme . Bademcikleri çok şiş , birşeyler yedirirsen kusabilir .
M: Tamam, sadece biraz peynir yedirsem .
H: Bence 1 kaşık bal ver baska birşey yedirme , kusar .  Açlık kan şekeri düşmemiş olur kuzumun , bal yese yeter .
Mediş kıyamiyor aç kalmana . Yine de denemek istiyor yiyebilir misin diye . Babaannen de bizde . Deneme çalışmalarına O da eşlik ediyor . Anneanne ve Babaanne dayanamıyorlar , gönülleri razı değil aç kalmana . Balı yedin ya , bir parça da peynir ve ekmek veriyorlar sana . Sonra hoop hepsi dışsarıya . Yedigin baldan da oluyorsun .  

H: Ahh be annem , yedirme dedim ben sana , kusar dedim . Dinlemiyorsun beni. Hep böyle oluyor bademcikler şişince , biliyorsun niye yediriyorsun ?
Önce KBB Doktorumuz Uğur beyi arayıp randevu aldım sonra izin alıp , eve geldim . Geç de olsa Uğur abinin odasındaydık . Muayene etti seni , atesini ölçtü ; 38 . Sonra sen koltuğun düğmeleri ıle oynayıp aşağı yukarı hareket ettirirken ;
U: Daha önce Deniz 'den aldığımız boğaz kültüründe hiç pozitif yakaladık mı ?
H: Sadece bir defa . Ama ilk yapılan testte değil bir kaç gün sonra yapılan testte pozitif çıkmıştı ve ilk yapılan test için "Erken dönemde olduğu için çıkmamış olabilir yada yeni bir enfeksiyon" demistiniz . Yanlis hatirlamiyorsam iki sene önce Nisan 'dı . (Unutkanlık var bende ama seninle ilgili detaylar hep aklımda) .  
U: Hmm .
Uğur Bey , bilgisayarına döndü ve tek tek kontrol etti . Sonra da bana dönüp ;
U: Evet daha öncekiler hep negatif çıkmış . Ama görüntü hep Beta .
Ben bu cümlenin devamını herzaman ki gibi yani "Önce kültür alalım , bir iki gün daha bekleyelim ateş çok çıkar , keyifsizleşirse , test sonucu pozitif çıkarsa antibiyotik başlarız " diye beklerken ;
U: Bu tablo , yani  Beta görüntüsü iki sebepten daha doğrusu üç sebepten olabilir
diye devam edince içsesim "Birsey geliyor devaminda" dedi Ugur Bey konusmasina devam ederken ;
U: Ya viral enfeksiyondur , ya bakteri enfeksiyonudur ama biz testlerde bunu hiç yakalayamamışız, hep negatif çıkmış. Ya da Fapa denilen , yüksek ates ve Beta görüntüsüyle seyreden, antibiotige cevap vermeyen , hatta boşyere antibiyotik vermemize neden olan bir hastalık olabilir . Eger Fapa ise , yapılacak şey kortizon iceren bir tedavi ya da bademciklerin alinmasi olur . Bu konuda benim güvendiğim bir çocuk doktoru var . Sizi onun görmesini isteyecegim . Eğer o da Fapa derse , "Kesin Fapa 'dir" diyecek olan, çok iyi bir romatolog var , Cerrahpasa 'nın da hocasi . Ona gitmeniz gerekecek . Once Duygu sizi görsün , sonra tekrar konuşalım .
İçimden "Bu tanı konsa bile çözüm bademciklerin alınmasıymış" diye geçirip telaş yapmadım. Çünkü 8 aylıktın ilk Sırrı Bey söylemişti alınması gerektiğini, çok büyük olduğunu. Sonra bademciklerini gören 4-5 doktor daha söylemişti . Yani seninkilere bademcik demek pek de dogru olmaz, -cik takısını atmak lazım . Bademlerin çok büyük demek lazım . Babanın , babaannenin, kuzenlerinin, Yavuz dedenin de bademciklerinin alındığını düşünürsek bu bademlerin alınması hep gündemde olmuştu .   
Çocuk Doktoru Duygu Hanım 'ı aradı ;
U: Duygu , benim uzun zamandır takip ettiğim bir hastam var, aynı zamanda arkadaşımın oğlu . Yüksek ateş ve beta görüntüsü olmasına rağmen hiç pozitif yakalayamadık. Esra genel kontrollerini yapıyor ama ben senin görmeni istiyorum . Fapa değerlendirmesi yapmanı istiyorum .
Ben de yüzüme zoraki ve kocaman bir gülümseme kondurup "Hadi Deniz 'cim , o kocaman bademciklerine bir de Ugur abinin arkadaşı Duygu ablaya gösterelim"
Dedim ve Uğur Beyin odasından çıkıp iki üst kata Duygu Hanım 'ın odasına çıktık .
Doktor Duygu Abla 'ya once ben anlattım seni ve hastalıklarını . 2006 Nisan doğumlu , ilk kriptik tonsilit 2007 Ekim ya da Kasım 'ında başladı. Ateşi hep çok yüksek , 39 , 40 oldu. Antibiyotik içti her defasında . Ancak bademciklerin üzerindeki kriptik alanlar 3-4 günden sonra geçmeye başladı. Hasta olduğu dönemlerde karın ağrısı olmadı ama bugün biraz karnı ağrıyor ama şiddetli değil, bademcikleri çok büyük ve şiş olduğu için birşey yiyip içemez, yiyip içerse genellikle kusar .
D: Daha dün Fapa konferasındaydım . Fapa dediğimiz hastalıkta periyodik ateş oluyor, her 28 günde bir mesela . Bademcikler şişiyor, kızarıyor, üzerinde beyaz benekler oluyor,  boyunda bezeler oluyor...
H: Ama Deniz 'in ateşi periyodik değil. Yani her 28 günde  bir , ya da ayda, iki ayda bir gibi düzenli periyodik aralıklarla degil . Evet ayda bir ateşlendiği oluyor ama yazın hiç ateşlenmiyor .
Duygu Hanım renginin çok soluk olduğunu, anlattıklarımın Fapa olduğunu söyledi. Ve ekledi ;
D: Ben kesin Fapa diyorum. Ama bu hastalığın kesin teşhisini koyacak bir test yok. Bu teşhisi kesinleştirecek bir hoca var. Cerrahpasa 'nın hocası. Bu konudaki en baba doktordur kendisi . Konferansta da beraberdik .  
Dedi ve hemen aradı cep telefonundan . Konuştular . Zaten iki gün önce Fapa konferansında beraber oldukları için diyalog hızlı gelişti . Deniz 'in şuan ki halini mutlaka görmesini istediğini soyledi. En baba dediği doktor, bazı testler istemiş olacaktı ki "Ben burada yaptırırım , size geldiklerinde sonuçlari faxlariz" dedi .
D: Özgur abi, bazı kan testleri istedi. Bir de hep negatif cikmis ama yine de sürüntü şeklinde hızlı test alalım . (Gülerek ekledi, Bu defa pozitif çıkarmış :) :) mesela :) )
Bu arada ateşin 39.5 'tu , keyfin yine de yerindeydi .  Duygu Hanim 1 ölçek Calpol + 1 ölcek Pedifen içirdi sana .
Laboratuara uğradık, kan aldılar senden . Normalde kan aldırmaya itirazın olmazdı , bugün hiç istemedin . Muhtemelen birkaç ay önce serum takmak için canını çok yaktıklarından , ancak üçüncüde damara girebildiklerinden olsa gerek . Ama yine de ağlamadın . Ama boğaz kültürü senin hiç sevmedigin bir olay . İstemiyoruum diye ağladin . Kollarını tutturdular bana , anlatmam , seni sakinleştirmem için zaman tanımadılar , ağzını yanaklarından sıkarak , çubuğu boğazının derinliklerine iterek, hoyratça aldılar sürüntüyü . Doğal olarak canın çok yandı, çok ağladın . Ahtapotum olup sıkıca sarıldın, kollarınla ve ayaklarınla .
Yüzüme zoraki kondurduğum tebessümü düşürmeden taksiye binip doğruca International 'dan çıkıp Hizmet Hastanesi 'ne doğru yola koyulduk . Ateşinin periyodik olmamasına fena takıldım . Telefonum bozuk olduğu için internete erisemiyorum . Gül 'ü aradım. Senin sayfanın adresini verdim . Buradan sağlık etiketli postlara bakıp hangi günler ateşli olduğunu söylemesini istedim . Gül doğal olarak sordu . Neden ? Senin yanında anlatmak istemediğim için , sonra konuşuruz benim için önemli dedim . Biz Hizmet Hastanesi 'ne vardığımızda Gül ancak arayabildi . O tarihleri söyledi , ben yazdım . Söylerken ağlamaya başladı . Duygusaldır benim arkadaşım . Kolay ağlar . Gül ağlamaya başlayınca, belli ki kafasında bi dolu senaryo da yazmış . Kötü birşey var , n'oldu , anlat lütfen diye ağlayınca benim de sesim titredi . Benim sesim titreyince Gül daha da cok ağladı . Sulugöz Gül ile Titrek Ses ben konuşuyoruz ;
G: Siz nerdesiniz,  ben hemen gelicem , sana bilgisayarı getireyim . Deniz 'in nesi var ? Kötü bisey dii mi ? N 'oldu  ?
H: Hayır arkadaşım kötü birşey değil, sadece lazım . Hizmet Hastanesi 'ne geldik . Buradaki doktor Deniz 'in ateşi ile ilgili birşeyler soracak ve benim bu bilgiye ihtiyacim var çünkü aklıma yatmayan birşeyler var .
Ve Prof. Dr. Özgür Kasapçopur karşıladı bizi. İcten bir gülümsemeyle . İlk yorumun "Polise benziyor" oldu . Odasına gectik.  "Deniz nasıl bir çocuk" diye başladi cümlesine . Sonra seni muayene masasina alıp üstünü çıkartmamı istedi . Tepeden tırnağa genel muayeneden geçirdi . Ateşini , karın ağrin olup olmadığını, kusup kusmadığını sordu . Bu belirtiler de var sende . Bademlerin o kadar cok şişiyor ki yutkundukca kusturuyor seni . Bugun karnın da ağrıyor azıcık. Özgür Bey "FNF , yani .." diye başladı cümlesine ama ben "FNF 'i biliyorum , Ailevi Akdeniz Ateşi, şiddetli karın ağrısı olmuyor öyle" deyiverdim .  Onayladı . Ateşlerini , kocaman bademlerini anlattım . Periyodik aralıklarla olmadığını söyledim . Web sayfana bağlanıp ateşinin olduğu günlere baktık . Yakın tarihli ard arda periyodik ateş bulamadık . Ancak Özgür Bey "Bu Fapa" dedi . Açıkladı . Fapa yani PFAPA . Yani Periodic Fever Adenopati Pharyngitis Aftöz stomatit . Yani periyodik ateş, şişen lenfler, farenjit, ağızda aftöz lezyonlar topluluğu demekmiş . Bu hastalık laboratuar testi ya da görüntüleme yöntemleri ile teşhis edilemezmiş. Klinik bulgular önemliymiş . Ve Özgür Bey PFAPA teşhisini koydu ve ekledi ;
Ö: Bu teşhisi kesinleştirmek için tek doz bir iğne yazıyorum . Eğer 24 saat içinde ateşi çıkmazsa kesin Pfapa 'dır diyebiliriz . Alt katta acilde yaptırabilirsiniz .
H: Prednol Kortizonlu bi iğne mi ?
Ö: Evet
H: Özgür Bey sakın yanlış anlamayın ama kortizon beni hep ürkütmüştür .
Ö: Endişe etmenize gerek yok, bizim her ay bu ilacı ağızdan alan hastalarımız var .
H: Tamam
Ö: Yarın dörtten sonra istediğiniz bir saatte gelebilir misiniz ? Deniz 'i görmek istiyorum .
Tamam dedim ama kortizon beni korkutur hep . Kortizon için iki ucu keskin kılıç derler ya, içim çok rahat değil . Belimdeki omurlar arasına yapılan kortizonlu iğneden sonra dizlerimdeki problemi kortizona bağlamış biri olarak içim hiç rahat değil. Ama kortizonun bi dolu hastalığın tedavisinde kullanıldığını da biliyorum . Özgür Beye güvenmem gerektiğini de biliyorum ama yine de içim rahat değil iste . Sağlıkla ilgili bi konuda ne zaman böyle kararsızlık içinde kalsam Nurcan Ablamı ararım ben . Anlayacağım dilden konuşur . Anlatır, bilgilendirir . Özgür Beye inanmamak , güvenmemek değil benimki, biri daha "Evet yaptır"  desin beklentisi. Aradım ama telefonu kapalıydı . Ama zaten Uğur Bey ve Duygu Hanım söylemişti, kortizonlu iğne yapılacağını . Ve Özgür Bey için "Bu konudaki en iyi , en baba doktor" demişlerdi zaten . Ben bunları düşünürken baban da geldi. Sen babanın kucağında,  acile indik . Reçeteyi gösterdik "Prednol 35 mg " . Hemşireler sırtüstü yatırıp bacaklarını ve kollarını tutmamı istediler . Bu benim yapmayı hiç istemediğim şeylerden biri . Ben sana anlatıp, onayını almak taraftarıyım . Senin hislerine tercüman olup hemşireye "Ablası sakın acıtma olur  mu" diye başlayan cümlem ters tepti , "Ablası oğluma gösterelim nasıl olacağını" diye başlayan cümleme de "Olmaz, iyice korkar , büyük iğne" cevabı aldım , çocuk psikolojisinden anlamayan, empati yapamayan hemşireden .Bu cevabı duyunca daha da korktun doğal olarak.  Bugünkü hemşirelerin hepsi mi hoyrat çıktı şansımıza yoksa ben mi fazla hassasım bugün ? Bize direktif verdi, yatırdık sırtustü seni. Sağ ön bacağına yapıverdi iğneyi . Ahh kuzum nasıl da ağladın haklı olarak, senin canınla beraber benim canım da çok acıdı . Tam çıkacakken Gül geldi . Gözler kıpkırmızı olmuş ağlamaktan. Elinde bir poşet, poşetin içinde su ve bisküvi var . Ah benim canım arkadaşım, dostum . Nasıl da panik yapmış, nasıl da merak içinde kalmış, bizi görmek istemiş. Destek olmak istemiş. Telaşla evden çıkarken "Ya hastaneye yatarsa" diye de su ve bisküvi doldurmuş çantasına . Gül 'e Gülüm derim ben . Gülüm çok duygusaldır , kolay panikler , çocukları,  çocuklarımız sözkonusu olduğunda daha da duygusal ve paniktir . İyi dosttur . Misafirperverdir , evi de kalbi de hep açıktır bize .  Anlattım, hem babana hem Gül 'e Uğur Beyin söylediklerini, Duygu Hanımın söylediklerini ve Özgür Beyin açıkladığı hastalığı . Sabah beri hiçbirşey yemeyen oğulcum babasının kucağında Gülümünn getirdiği Petibör bisküvilerden yedi . Mahzun mahzun, içini çeke çeke . Beş on dakika dinlendin kucakta , kalkıp gideceğiz artık . Fakat yürürken bacağın kasılıyor. Arabaya kadar kucağımızda götürdük .
Yoldayız , koltuğunda değil kucağımdasın ;
D: Anne zıppama yerine götürecek misin ?
H: Tatlım bacağın ağrıyor mu ?
D: Anne o zaman Enes 'lere gidelim
H: Arayalım evdelerse gidelim
D: Anne Enes oynar ben onu izlerim .
Bu cümleyi kurarken belli ki bacağın ağrıyordu ama on beş dakika sonra Enesle koltuk tepelerindeydiniz .

19 Ocak 2011 Çarşamba

Yine Ateş

Aksam eve geldim . Koltukta uzanmıştın . Koltukta uzandığına göre bir keyifsizliğin olmalı diye düsündüm .  Ayakkabılarımı çıkarıp yanına geldim;  "Anne ben bugün çok üşüdüm , titredim hep" dedin , içimi deldin . Ateşine baktım elimle, alnın ve yanakların biraz sıcak . Ama boğazın daha sıcak. Belli ki hastalık arefesindesin . Bir kaç saat sonra yanakların al al oldu, ateş hizla çıkmaya başladı. Boğaz bölgen alev alev . İyice halsizleştin . Kuzumun atesi 39.9. Hemen 1 ölçek Calpol . Bademciklerine baktım , kocaman olmuşlar , üzerlerinde beyaz benekler yani kriptik alanlar var . Ahh çok üzülüyorum sen böyle hasta olunca . Hiç hastalanmasan istiyorum , o antibiyotikleri içmek zorunda kalmasan istiyorum . Keyfin hiç kacmasa, hep kıkırdasan istiyorum . Ama şunu söylemeyi de hiç ihmal etmiyorum  "Hayatında hastalık olacaksa bu olsun , başka dert olmasın " .
Gece ateş yine yüksek. Bademciklerin şişmişse ve kriptik alanlar varsa yüksek ve inatçı atesin de olacak demektir. Calpol 'e rağmen saatler sonra ateş 40 olunca bu defa 1 ölcek Ibufen .

10 Ocak 2011 Pazartesi

Kızgın Melek

Bu sabah da okula ben götüreceğim seni .
D: Ben okula gitmek istemiyorum , çünkü başaramıyorum .
H: Mutlu Meleğim ...diye başladığım cümlenin tamamını getiremeden sen kızgın bir sesle devam ettin ;
D: Ben Mutlu Melek değilim ! Kızgın Meleğim

5 Ocak 2011 Çarşamba

Hayatın Gerçekleri

Bu sabah okula anne götürdüğüne göre bir ağlama konusu olmalı . Tamamm, buldu işte !  Konu başlığı "Neden benim bottarım seninki gibi bağcıklı diil ?"
Mutlu Melegim , büyüyüp bunları okuduğunda gülüyor olacağız . Ama şimdi içimi acıyıyorsun böyle ağlayarak .
Ama annen sabırlı , anlatıyor . Bazen duymazdan gelmeye calışıyor , duymazdan gelse işe yarar da susar mısın acaba ? diye düşünüyorum deniyorum ama yaramıyor . Apartmanın girişinde durdum , çömeldim, sana sarıldım , gözgözeyiz , anlatıyorum sakince sabırla tekrarlayarak . Tam o sırada bir erkek sesi ;
A: Deniz 'cim sen çok güzel bir çocuksun , neden ağlıyorsun ?
H: "Neden ağlıyor biliyor musunuz ? Çünkü annesiyle daha fazla zaman geçirmek, daha fazla oynamak istiyor. Çünkü Deniz daha oyun çocuğu . Doyamıyor . Annesi çalışmak zorunda . Evet ağlıyor çünkü rahatsız , çünkü Onu okula bırakıp işe gitmemi istemiyor . Başkaları için çalışmak neden çocuğumu yetiştirmemden , onunla birlikte olmamdan önemli olsun ki ? İşte buna cevap veremiyor . Çünkü çocuğum , başkalarının tükettigi annesinin son enerji kırıntısıyla ve başkalarından arta kalan zamanla yetinmek istemiyor" diyemedim . Diyebilseydim hüngür hüngür ağlardim . İlklerini kaçırdım, içime sindiremesem de alışır hale geldim . Ama arkamdan ağlamana alışamadım . Alışır hale gelmek de istemedim. Sen ağladıkça ben kendimi ya suçlu ya da eksik hissettim. Kapıda servisi bekletip daha çok sarıldım sana ,on onbeş dakika da olsa daha uzun kaldım yanında . Sen de şimdi ne zaman seni okula götürsem ya da ne zaman senden önce evden çıksam mutlaka bir bahane bulup  ağlayarak on - onbeş dakika uzatma alıyorsun . Sen sakinleşip , tamam demeden gidemiyorum ben . Giderken de mutedil dalgalı değil , çalkantılı , içimde kırgınlıkla , hayatın gerçeklerine öfkelenerek gidiyorum işe .